10 Eylül 2012 Pazartesi

annesinin güzeli 3 yaşında:))


Güzel kızım artık 3 yaşında. Dün gibiydi ilk kucağıma aldığım sahne..

Seni çokkk seviyorum güzel kızım..
















Antalya tatili

Tatil değil mi çabuk biter:(((

Bütün bel ağrılarıma rağmen tatilimiz harika geçti. Kızım çok uyumluydu, yemesi de fena değildi:)))


                                                  
                                               Bu arada ilk defa uçağa bindi ve korkmadı:))


Giderken alan-otel arası veeeee



Dönerken otel-alan arası kucağımda uyuduu yavruu:))


önce simit, sonra yeleğiyle yüzdü:)

gözlükler pek yakıştı:))


bi daha da takmadı:))


                                                  nemize gerekse iskele partisine gittik:))




                                                 pek eğlendik kızımla:))




ilk bilekliği, bir saat dayanabildi:))



                                             hehe kendine tişört boyadı:))



                                                                  bence pek yakıştı:))




                                                          eve dönüş enerjisi, alanda:))

7 Mayıs 2012 Pazartesi





Mickey’li elbisenin hatırına bezi attıkJ))

Son günlerde Ela’ya bez bağlatmak imkansız hala gelmişti. Zaten o durumda olmasaydı benim bezi çıkarmak gibi bir düşüncem yoktu:)) ben kendisinden daha çok korkuyordum çünkü. Nihayetinde ‘giydirmeye uğraşmaktan daha zor olmaz herhalde bezi bırakmak’ dedim ve 30 Nisan 2012 pazartesi günü bezi çıkarmaya karar verdik. Benim ela ile ilgili bütün geçiş kararlarım hep pazartesi gününe denk geliyor. Yıllık izin aldığımdan, pazartesi start veriyorum operasyonlaraJ) Ama tabiiki bu geçiş diğer geçişlere benzemedi ve daha sancılı geçti. Süt, emzik, yatak gibi süreçlerin hiçbirinde yavru kuşum problem çıkarmadı ve sürece çok çabuk ayak uydurdu. Hayır bunda da kendisi pek zorlanmadı ama işin doğası sancılı bir süreçti.... Neysem başlıyorum anlatmaya..


30 Nisan-2 Mayıs

Sabah uyanınca ‘Ela sen artık büyüdün ve bez kullanmaya gerek yok annecim’ dedim ve aynı anda bezi çıkardım. Her ne kadar atarax gibi yardımcı maddeler kullanmasam da kafamı rahat olmam gerektiğine ikna ettim. Bütün gün işedi ben temizledim, ben temizledim ela işediJ) Lazımlıkla senkron oluşturamasak da karşılıklı bir uyum içerisinde temizle-işe modundaydık. İlk günler lazımlığa oturmayı bir nebze kabul etse de diğer günler oturmayı redetti. Tabii baktı iş ciddiye biniyor, oraya buraya işeyerek ciddi şekilde direnerek mücadele verdi. İlk iki gece altını bezlemedim; hayır neyime güvendiysem onu da bilmiyorum. Gündüz haber vermeyi bırak oturmayı bile kabul etmeyen bebe gece çişini tutar mı?? Tabiiki Hayır!!! İki gece göl şeklinde uyandığında içim sızladı ve olayı çabuk idrak ettim ve hemen bezledim. Aslında hala kararsızım keşke bezlemesem diye ama kendimde ve kızımda gece uyanma gücü bulduğumda bu işe de kolları sıvayacağım…

İlk üç gün boyunca sabrımın ne kadar sınandığını sanırım anlatamam. Otursun diye bütün numaralarımı, kendi elleriyle yapıştırdığı penguen stickerları yırtarken döktüğüm gözyaşlarımı (tabiiki ağlamadım, ama çok darlandım) sanırım anlatmama gerek yokJ) sadece melek yüzümü gösterdiğimden, tepki de veremediğimden sinirlerim çok bozuldu.. Bu işkenceye dayanamadım ve gittim Royal Potty müzikli oturak aldım.. Oturdu mu?? Hayır.. elimde patladı resmen 50 liralık boktan lazımlıkJ)

3 Mayıs Perşembe

Fatma ablayı akşam saatlerinde gönderdikten sonra işi artık geyiğe vurduğumuzdan kıyafet denemeye kalktık. Lazımlığa otursun veya çiş yaptığında hediye olsun diye mickey’nin tacını almıştım kendisine. Pembe puantiyeli elbisesini de giydirince tam Minie oldu ve bayıldı.. Üzerinden çıkarmak istemedi.. Ben salata hazırlarken, öylesine ama gerçekten öylesine ‘ela çişin gelince haber ver annecim, kıyafetin batmasın tamam mı ‘dedim ve çiş konusunda bizim evrimimiz bu cümleden sonra olduJ) Hee tabiii bi de oraya buraya çiş yaptığında tepki verilmemesi gerektiğinden hep çok iyi davrandım.. ama anladımki o da olmuyormuş.. biraz üzüldüğümü göstermem de işe yaradı..
Ela o cümleden itibaren çişini söylemeye başladı. İlk başta kıyafetin haıtrına söyledi sandım, ama aynı gün 7 kere çiş, 2 kere kakasını söyleyince tamam dedim oluyor bu işJ) ayrıca ‘pırt pırt’sesleri çok hoşuna gitti ve kahkalarla güldü.. Resmen onlar da bize motive olduJ) Şuanda 4 gündür sadece 1 kere kaza yaptık o kadarJ) sanırım biz bu işi de becerdik yavru kuşumJ)


Canım kızım evet yıprandım ama sen 4. Gününde olayı çözdün ve anacığını büyük bir zahmetten kurtardınJ) seni çokkk seviyorummm

Yeni başlayacak olanlara not: kesinlikle atarax alınJ))




20 Ekim 2011 Perşembe

O GÜN...


Telefonun alarm sesiyle uyandığımda Emel’in çoktan kalkmış olduğunu gördüm. Günaydın dediğimde “çok fena yağmur yağıyor, ne yapacağız” dedi. doğrulup camdan baktığımda telaşlanacak bir durum olduğunu düşünmemiştim. O sırada telefon çaldı ve Emel’in açmasıyla “yaaa, inanmıyorum, gerçekten mi” ünlemlerinden sonra “yollar kapanmış selden aşkım” demesi benim de telaşlanmama neden oldu. Bir koşu televiyonu açmaya gittim, kanallar selden kapanan yolları, sele kapılan insanları ve eşyaları gösterip duruyorlardı. Birçok yolun kapalı olduğu anons ediliyordu. “Bizim yolumuzla ilgili bir şey olduğunu zannetmiyorum” diyip hazırlanma konusunda biraz daha aceleci davrandık. Ne hazırlanırken, ne yolda, ne de gideceğimiz yere vardığımızda yol ve hava durumu dışında hiç bir şey konuşamamıştık. Ama içimde bir sürü soru işareti dönüp duruyordu. İçimde diyorum çünkü bu kes sadece aklımda değildi soru işaretleri . Soru işaretlerinin sivri uçlarının kalbime değdiğini bile hissediyordum neredeyse. 

Neyse, sonunda hastanedeydik işte. (Artık düşünme , düşünme, düşünme) Danışmadan odamızı gösterdiler, Emel’i bırakıp arabaya geri döndüm eşyaları almak için. Sinir bozucu şekilde telefonlar susmak bilmiyordu. Cevabım dijital ses kaydı gibi tek “evet geldik hastaneye, alacaklar birazdan, sanırım bir iki saate kadar alırlar”. Arabadan eşyaları alırken bir telefon daha! Arayanı görünce  arabada bir şey unuttu herhalde diye geçirdim içimden ve açtım. Emel; “aşkım neredesin? Çabuk gel beni içeri alıyorlar” “ne, nasıl, ne zaman, geliyorum, bekleyin, sakın ha” derken daha telefonu kapatmadan koşmaya başlamıştım zaten. Odadan içeri girdiğimde önlüğünü, bonesini giymiş, doğumhaneye gitmeye hazır halde hemşirelerin arasında görünce  Emel’i boğazıma bir yumru oturdu. Ki o yumru kızımızı ilk emzirdiğini, kızımın hiç tereddüt etmeden annesinin göğsünü emmeye başladığını görene kadar da gitmemişti bir yere. Bir tek yanaklarından öptüğümü hatırlıyorum O’nu götürülerken, ne dediğimi, nasıl hissettiğimi, ne düşündüğümü hiç hatırlamıyorum o boğazımdaki yumru yüzünden. 

Ve bekleme anları! Dualar, iç burulmaları, akla gelen kötü senaryoları def etmek için silkelenmeler, yine dualar,yine, yine, yine... “Gürdamar bebeğin babası?” diye geldi bir hemşire sonunda “gelin doğumhaneden çıkartırken bebeği görebileceğiniz yere gidelim” diye eklerken yürümeye başlamıştık bile. “o-o-o- ol-oldu mu? Doğdu mu?” gülümsedi “ikisi de çok sağlıklı, burada bekleyin” –ikisi de çok sağlıklı- İKİSİ de- SAĞLIKLI bu kelimeler içimdeki tüm soru işaretlerini, kötü senaryolar bir bir yok edip, yerlerine uçuşan kelebekleri bıraktılar. Asansör açıldı ve karşımda pembelere sarılı pes pembe bir bebek. Bas bas bağırıyor. “Şşşş babaya çemkirilmez öyle!” derken telefonla fotoğrafını çektim annesine hemen gösterip göstermeyeceklerini bilmediğimden. Nereden bilebilirdim annesinden önce o da bizimle beraber beklesin diye odaya getirileceğini. 

İçinde bulunduğu kutunun kenarına iliştirilmez karta göz attım; Boy: 50 cm, kilo: 3.400, ayak izi bayağı büyük, Adı: Gürdamar bebek. Hastane öyle yazmış, halbuki ne kadar da Ela bir kız. Bas bas bağırıyor ben Elayım diye. Ağlaması onunla konuşmaya başlayınca durdu ama benim konuşacak halim yok boğazımda yumru daha da büyüdü sanki. Neden hala gelmedi ki benim aşkım, çocuğumu anası? Yoksa? Yoksa!? Yine başlamıştı yoksalar! Hemşireye soruyorum birazdan gelir diyor, normal mi bu kadar sürmesi diye önüme gelen herkese soruyorum ama benden başka kimsenin yüzünde bir soru işareti görmüyorum! Bir o yana bir bu yana volta atıp arada kızıma göz atıyorum ve telaşım çok anlaşılmasın diye ellerimin titremesini durdurmaya çalışıyorum. Bir yandan da boğazımda sürekli büyüyen bu yumrununu birazdan nefesimi keseceğini düşündüğüm için hızla nefes alıp vererek aklımca hava stoğu yapmaya çalışıyordum. Asansör kapıları her açıldığında koşup kös kös geri yürüyordum. 

Sonunda asansörden çıkan sedyenin üzerinde gördüm aşkımı gözleri yarı kapalı halde. Sedye eşikten geçerken yüzündeki acı ifadesi benim de içimi acıttı. Koştum tuttum elini, öptüm yanağından, gözlerimden akmaya çalışan yaşları durdurabildim mi hatırlamıyorum. “gördün mü?” dedi “evet aşkım geldi bile odana” dedim. “güzel mi?” sorusuna tüm içtenliğimle, tam hissettiğim şekilde “pes pembe, dünyalar güzeli”dedim. Ve sonunda yüzünde görmek istediğim, beklediğim o mutlu, gururlu, huzurlu ifade. Dünyaya bedel.. Hemşireler Ela’yı alıp annesinin kucağına verdiklerinde Ela’nın dudaklarının hemen hareketlenmesi, aranması, kafasını annesinin göğsüne çevirmesi. Dünyaya bedel.. O sahneyi görünce gitti yumru, sivri uçlu soru işaretleri, içimi burkan acaba’lar. İyi ki doğdun bebeğim, iyi ki doğdun kızım diye geçirdim içimden. İyi ki doğmuşsun aşkım, iyi ki buldum seni hayatımın anlamı, iyi ki benimsin hayallerimi gerçekleştiren kadın dedim içimden. Tarifi olmayan bir mutluluk, ego, tatmin, gurur. Bu duyguyu bana daha bir çok mutlulukla birlikte yaşatan kadın, SENİ ÇOK SEVİYORUM. İYİ Kİ VARSIN, İYİ Kİ DOĞMUŞSUN..

27 Eylül 2011 Salı

Iraz'ın semineri

Serap'ın haftasonu Iraz'ın seminerinden anlattıklarıyla bi özet çıkardık. Tabii bunları bilmek değil uygulamak önemil olan..




1-      Çocuk yetiştirirken en önemli unsur tutarlılık, tutarlılık, tutarlılık. Anne-baba-bakıcı-bakan kişi ayni dilden konuşacak.
2-      2 yaş çocuğun paylaşması anormal zaten. Bırakın paylaşmasın. 3 yaşından önce paylaşmaz zati. Oyuncak için kavga ettiklerinde, bu elanın veya bu nevanın diyeceğiz.
3-      Atmak, fırlatmak, vurmak, yememek gibi hiçbir kötü alışkanlıklarını yanında konuşmayacağız. İyi yaptığı hiçbirşeyi abartmayacağız.
4-      2 yaş çocuğu artık kendisi yemek yemeli. Mama sandalyesini kaldırıp, kendi seviyemizdeki bi sandalyede yemek yemeli.
5-      Yerse yer yemezse yemez. Zorlama yok. Kendisi ne kadar yerse. Ama önemli olan bizler gibi masada yemek yemesi.
6-      Hayırlar kesin hayır olmalı. Bu konuda taviz yok, sınır belirlenmeli. Tolere edilecek olan herhangi bi davranışa ağzından hayır çıktıysa, dönülmeyecek
7-      Ama tolere edilebilecek herhangi bi davranışa baştan da hayır denmeyecek kesinlikle. Alan verilmeli, fırsat tanınmalı çocuğa.
8-      Kriz anlarında hepimizin bildiği gibi sakinleşmesini beklemek en doğrusu.
9-      Çocuk TV’yi kesinlikle izlememeli. Ama izleyecekse eğer dvd, cd değil TV izlemeli. Çünkü dvd-CD’yi baştan izleme imkanı bulunuyor, süre  uzuyor.
10-   Caillou çizgi filmler arasında evet en masum olanı. Fakat izletilmemesinde yarar var.
11-hep sorcaklar bu ne neden diye ya evet cevaplayın ama bir yerden sonra işin içinden çıkamazsanız sakın yalan atmasyon gercek olmayan bişey söylemeyin'' bilmiyorum''deyin yani dogruyu,hatta ''aa acaba neden öyle ki diye siz ona soru sorun,oda bilmiyorum diycek ve konu daha fazla uzatılmadan sonlancaktır'' herşeyi bilen idol bir anne baba değiliz hiç birimiz ve çocuğumuzun gözünde de öyle olmayalım...
12-çocuğunuza fırsat tanıyın,yapamzsın düşersin gibi söylemler özgüveni zedeler,mutlaka istediğini yapsın ama siz ona müdahale edebilecek kadar yakınında olun ,uzkta değil,dibinde değil.....                                                                                                                              
13-kriz anlarını önceden kestirebilmelisiniz ve erken müdahele  büyümesine engel olur...arkadaşıyla oynuyor ve  ''evet birazdan bu oyuncağı almak isteyecek belli dalaşcaklar oralarda olun,ilk reaksiyonda hemen müdahele edin ''bak bu elanın bebeği  ela isterse sen oynayabilrsin''kesin net kararlı bir dille...                                                                                                                                            
14-konuşurken oyun oynarken resim yaparken kısaca herşeyde çok önemli aynı seviyede olmak ve göz kontağı kurmak,bişey söyleyeceğiniz zaman çömelin veya kucağınıza alın göz göze gelin.. 
15- Asla asla yalan söyleme. Yapamayacağın hiçbirşey için söz verme.
16-Soyut şeylerden söz etme, anlamaz. Somut, elle tutular şeyler üzerine konuş, örnek ver..
17- Onu da yaptığın işlere dahil et. Mesela temizlik yaparken, bezelye ayıklarken onu da dahil et..

18 Eylül 2011 Pazar

Prensesim, prenses oldu

 




Annesi ve babasının herşeyi







Yavru kızım 2 yaşını bitirdi. Geçtiğimiz hafta Yıldız Parkı'nda doğum gününü yaptık. Şahene geçti; bütün kuzenleri ve arkadaşları da yanındaydı. 1. yaş günü bayrama denk geldiği için istediğimiz doğum gününü yapamamıştık. Bu sene hem kendisinin artık doğum gününden anlaması hem de kendimiz için yapmaya karar verdik. Zaten Ela da artık anlıyor doğum günlerinden; öncesinde bütün hafta iyiki doğdun ela dicem, üflücem diye gezdi:))
1 ay öncesinden düşünmeye başladım neler yapabilirim diye. Kalabalık olduğumuz için evde yapmamaya karar vermiştik. Fakat yıldız parkında nasıl olacaktı? nasıl yer bulacaktık? hava durumu neydi? bunların hepsi son hafta belli olacak şeylerdi. Biz yıldız parkında yapacakmış gibi hazırlıklarımızı sürdürdük. Öğlen saatlerinde yer bulamayız diye kahvaltılı yapmaya karar verince yer sıkıntısı ortadan kalktı.. Her ne kadar cuma günü için çok yağış, haftasonu için de bulutlu gösterse de o riski almaya değerdi. zati yağmun yağsaydı herkes eve gelecekti.. meğer sıkıntımız boşunaymış, bizi şahane bi hava bekliyormuş:)))
Bütün ailemiz ve arkadaşlarımızla şahane bi haftasonu geçirdik. BUYRUN;

Tren pasta ne ettin bize:))


Doğum günlerinde yapılan ve bi ton para istenen o şaşalı pastalar çok süslü ve tuzlu geldi bize. El mahkum alacaz derken, iş yerinde bi arkadaş imdadımıza yetişti. Verdiği bir link ile https://mail.dorukcloud.com/owa/redir.aspx?C=2e20eedf96ed46839db5b0492dbbb04b&URL=http%3a%2f%2fwww.howdini.com%2fhowdini-video-7073794.html pasta maceramızda başlamış oldu. Babası en çok trenli pastayı yapmak isteyine bana eminönü yolları göründü. Renklendirici gıda boyası, süsleri eminönünden aldım, babası da cevahir'deki şekerciden şekerlemeler aldı. Fakat bigün öncesi pasta bizi çok stres etti. Kekler sonrasında ilk süslemeler çok facia olunca bana gülme krizi geldi:)) Pasta kutusu da bulamayınca ben de filmler koptu:)) Ama pek soğukkanlı biricik kocacım herşeyi harika halletti. Gece 10:00'da ablamın getirdiği pasta kutusuna bulduğumuz formül ve buzdolabına sığmaması nedeniyle sabah 7'de kalkıp yapılan süslemeler ile çocukların da çok hoşuna giden bi pastamız oldu.. Stresliydi ama değdi. Yıldız parkında bi kaç aldığı darbaye rağmen (İyiki doğdun'un 'iyi'si silindi:)) cok şahane olmasa da el emeği bi pastamız oldu:))



Hediyeler

Doğum gününe gelen çocuklar için küçük kavanozlarda şekelermeler yaptık. Gerçekten içime çok sindi bu hediyeler. Bu fikir için, doğum gününde yardımları için güzel kızım Neva'nın annesi sevgili arkadaşımların Serap&Fatih çiftine çok çok teşekkür ederim. Bu arada ailelere hatıra olsun diye verilen magnetleri de Serap yaptı. Her eve lazım arkadaşım sağolasın:))















Katılan herkese çok teşekkür ederim.. Seneye görüşmek üzere..:)))

Sevgiler