22 Ekim 2010 Cuma

ELA'dan karışık:))

                                                    Balık nemo'ya babasıyla mama veriyor


                                   İlk başlarda nemo'nun mamasını kendi ağzına götürüyordu.
                                   kızım onun maması olduğunu anladığında ise nemo öldü:(((

Babiş: İlk birkaç kez balığına mamasını vermek için kızımı kucağıma alıp "birinci çekmece" !!:)) ye gittim ve mamasından bir tane alıp kızımın balığa atmasını istedim. iki üç kez  kendi ağzına atmaya çalışsa da ardından öğrendi onların nemo'nun maması olduğunu prensesim.. üçüncü gündü galiba; "kızım Nemo'ya mamasını verelim mi?" dedim salonda otururken. ellerini tutturdu bana aceleyle, arkasını döndü ve koşar adım "birinci çekmeceye" gitti prensesim :) 






                                                         Süslü Ela, anasına nasıl da bakarmış:))



Body worlds çıkışı. Ela müzeyi gezerken çok şaşırdı. AAA deyip durdu:))





ela'nın salıncağında uyuduğu nadir anlardan


ne umutlarla almıştım bu salıncağı.. orada çok nadir uyudu. ama sonradan sallanmayı sevdi allahtan.




AAAAA-ota boka şaşırıyor yavrum. ee haklı ne de yeni keşfediyor herşeyi




son günlerdeki favori hareketi. aaa diyerek şaşırıyor ve elini kapatıyor:))





ela artık parkta vakit geçiriyor


kızım artık sallanmayı ve kaymayı çok seviyor





banyosunu yaptı, tchibo pijamaları  giydi, misler gibi oldu kızım:))


gaza gelmem dedim:)))ulann bir pijamaya 30 lira mı verilir dedim.
16 liraya aldığım polar küçük gelince el mahkum tchibo pijaması sahibi olduk:)))







yürümeye başlamadan önce babişinin ninnilerinden biri :)

dandini dandini danalı bebek
ela oldu koca bir bebek
babişinin prensesi ninniiii
uykulara dalsın gamzeli melek

uyusun da büyüsün ninnii
tıpış tıpış yürüsün ninniii
annesinin güzel meleğiii
yürüsün de sevindirsin babişiiii

Tıpış tıpış... :)

Canım yavrum, tam NURTURİA’da güncelleme yaptığımın ertesinde, yani doğum günümde yürümeye başladı. Uleenn genelde kendi doğum günlerinde yürümez miydi bunlar, benimki benim doğum günümde yürümeye başladıJ))
Canım kızım kapıda bizi yürüyerek karşılarken nasıl mutlu görünüyordu. Babasıyla yemeğe çıktığımız gün erken yattığı için kızımızı bir gün göremedik. Aman tanrım hiç ihmale gelmiyor, bir günde ne kadar büyümüş yavrum. Konuşmaları değişmiş, yürümeye başlamış. Resmen şok yaşadık sevgiliyle. Canım kızım artık yürüyor, sanırım daha zorlu günler bizi bekliyor….

Dün akşam annemler doğum günüm için bize geldiler. ELA onlara da bütün marifetlerini gösterdiJ))

Bol bol yürüsün, yürüsün de büyüsün bebeğimmmmJ)

21 Ekim 2010 Perşembe

Kocam dünyanın en mutlu kadını yaptı beni












33 bitti, 34’e ayak bastım

Bugün benim doğum günüm. Kızımı doğurduktan sonra ikinci doğum günümü kutladım. İlk doğum günümde kızım tam 1.5 aylıktı ve bir şey anlamamıştım. Fakat ikinci doğum günüm süper geçti.
Canım kocam sürpriz üzerine sürpriz yaptı. Önce dün akşam kocamla eskisi gibi Taksim’de buluştuk. O kadar heyecanlı bir şekilde gittimki, buluşmamıza 15 dk. Önce gitmişimJ
önce yemek rahat rahat, nöbetleşmeden, tepemizde kız olmadan yemek yedik. Ardından kitapçıları dolaştıktan sonra beyoğlu’nda turladık. Sonra asmalı mescit’e gittik. İlk tanıştığımızda gittiğimiz Kave’de oturdu. Haftaiçi olmasına rağmen asmalı ne kadar kalabalıktı. Dışarıda böyle bir hayatın olduğunu unutmuşuz. Çünkü neredeyse 1.5 yıldır ilk defa sevgiliyle dışarıya çıktık.
Tanrım ne kadar güzel vakit geçirdik. Cok özlemişisiz birbirimizi.
Altı üstü 9’a kadar dışarıdaydık ama o saate kadar neler yaptık şaşırdık. Uzun zamandır sohbet edemediğimizi fark ettik. Son bir yılı değerlendirip, ne kadar mutlu olduğumuzu, birbirimizi ne kadar sevdiğimizi bir daha anladık. Ben kocamı çok seviyorum. Onu gördüğüm günden beri aşığım. Bunun ömür boyu da sürmesini istiyorum. Ona dün bir gün benden sıkılırsa, kızımızdan dolayı alternatifimizin olmadığını, ama bunun için kendini hapsolmuş gibi hissetmemesini ve bundan keyif almasını istedim. Yani ilişkimiz sıkıcı hale geldiğinde, yorulmadan renklendirmemiz gerektiğini hatırlattım. Sevgili, hemen bunun benim düşüncelerim olduğunu zannetti, oysaki empati yapıyordum aslında. Yani birgün benden sıkılmasından korkuyordum. Umarım hiç sıkılmayız birbirimizden. Ömür boyu kızımızla mutlu mesut bir hayat geçiririz.
Bu arada kocamın süprizleri bitmedi. Sabah kalktığımda başucumda aşağıdaki şiiri buldum. Uzun zamandır yazmıyordu sevgili. Ne güzel kaleme almış duygularını. Bu arada şirkete geldiğimde kocamın ritüeli olarak çiçek aldım. Çok güzel bir his çiçek almak. Ardından buradaki arkadaşlarla pasta kestik. Bugün süper geçti.
Teşekkür ederim aşkım, yaptıkların için, varlığın için...
Her sabah uyandığımda dünyanın ne kadar güzel olduğunu düşündüren adam.
SENİ SEVİYORUM












İlk seni elde edebilme ihtimalini sevdim
Ardından seninle eğlenebilme ihtimalini
Sonra kokuna vuruldum
Peşinden terinin terime karışma seramonilerine
Tutku değil, sadece sevmek de denmez buna
Delice aşık oldum seninle ömür geçirme ihtimaline
Hepsi oldu dediler, aşk biter dediler
Ben senin anne olma ihtimalini sevdim
Anneliğine aşık oldum
Evimi, seni, kızımı bana bağışlayan önce Allaha
sonra anne ve babana sonsuz teşekkürler
siz benim mutluluğum siz benim her şeyim
siz benim
AŞKIMSINIZ İYİKİ DOĞDUN


20 Ekim 2010 Çarşamba

Gece Oyunları ve Baba...

Güz mevsimi akşamı uykulu gözlerle azgın azgın ortalıkta koşturan küçük prenses, göz kapaklarına düşen ağırlıkla mücadesinde yorgun düşmeye başlamıştı. Beyninin bir yanının  hala kudurmak için kışkırttığı henüz kapanmamış olan gözlerinde görülebiliyordu. Banyosunu yapmış, pembe kadife cicilerini giymiş, emziğinisaldırırcasına atlayıp ağzına atmıştı dakikalar önce. Uykuya dalma ritüelinden eksik kalan sadece “biberonla süt içmek” kalmıştı.Gerçi bu ritüeller on gündür hiç bir işe yaramıyordu küçük prensesi uykuya ikna etmek için ama anne-babası hala ümitliydi.

Sonunda sütünü de içen küçük prenses Ela’yı yatakta kalmaya ikna etmek için geliştirilmiş “çadır yapma” “saklanma” “ortaya bırakılan emziği kapmaca” “battaniye altına gizlenme” “gizleneni bulma” “cep telefonlarından müzik dinleme” oyunlarına başlandı son on günde olduğu gibi. Ama prensesin aklı yeni ve daha heyecanlı oyunlar peşindeydi. Bunlardan ilki ve en adrenalini yüksek olanı, yatağın yanı başında duran pirizlerde takılı olan çocuk korumasını çıkartmaya çalışmaktı. Yumuk yumuk elleriyle, cımbız gibi parmaklarıyla, jilet gibi tırnaklarıyla denemekten bıkmadı usanmadı koruyucu çıkarmayı. En sonunda dişlerini denemeyi düşündü, her durumda başvurduğu keskin dişleriyle ve PAAAATTT!! Kafasını duvara çarptı kaçınılmaz olarak. Eşek kafalı babası kendini tutamayıp gülmesin mi bu duruma?!! Küçük prenses yeni oyununu da bulmuş oldu böylece, dönüp dolaşıp prize doğru gidip kafasını duvara vurmaya başladı, ama canının yanacağını bildiği için bunu o kadar yavaş, o kadar usturuplu ve hınızrca bakışlarla yapıyordu ki anne-babası gülmemek için dişlerini sıkıp, dudaklarını ısırmak zorunda kalıyorlardı.

Babası baktı olacak gibi değil tekrar yatağa aldı zorla diğer oyunlarla dikkatini çekerek. Ama küçük prensesin geçen gece yanlışlıkla keşfettiği yeni oyun aklına gelmişti. Yatak başına tutunarak ayağa kalkıp, “emziği ağzından çıkararak yatağın arkasına atma oyunu”na başladı hemen. Emziği aşağa atıp, sonra birkaç saniye bekliyor ve ardından avazı çıktığı kadar bağırıyor, anne babası alıp geri versin diye. Kendi keşfettiği bir oyun olduğu için olsa gerek diğerlerinden daha anlamlı geliyor ve sürekli oynamak istiyordu bu hınzır oyunu.

Babası en karşı koyamayacağı yemi koydu önüne Ela’nın ve o oyundan vazgeçirdi çabucak. Cep telefonu!! Hemen bir müzik açarak yatağın üzerine koydu cep telefonunu baba. Karanlıkta ışıl ışıl parlayan cep telefonu ve müzik Ela’yı saniyeler içinde kendine çekmeyi başarmıştı. Telefonun yanına güzelce oturdu ve eline aldı sakince küçük prenses. O minik, gamzeli, küçük ellerin nasıl olup da doğru bir şekilde mesaj yazma pozisyonu aldığına ve tuşlara tıkır tıkır bastığına hep şaşırmıştı babası. Ardından yine hep yaptığı gibi emziği ağzından fırlattı küçük prenses. Yan gözle babasını süzdü ve hooop ağzına götürdü telefonu hınzırca.. baba telefonu elinden almadan hafifçe çekerek ağzından uzaklaştırırken;
-         kızımmmmmmmm.. ağza yok..
küçük prenses kızgınlık anındaki parmak sallayarak çıkarılan sesi yapıştırdı karşılık olarak ve
-         hıııııııı!!! Veeemmeeeemm
-         yapma güzel kızım, ağzına sokmak yok
-         hıııııııı!! Menimmmmm (benim).. veeemmmeeemm
-         lütfen ama kızım, ağza yok, lütfennn
bu sefer çığlıkla beraber –menimmmmm... veeemmmeeeemm.

Baba anladı başa çıkma mümkün değil ve hemen yeni oyun için hamle yaptı. Telefonu elinden zorla alıp arka tarafa attığı gibi kendi başına battaniyeyi örttü ve

-         a aaaa.. baba yok.. baba baba nerdeymiş?
Annesi sessizliğine bozdu ve
-         nerde kızım baba. Ba ba.. ba ba
o ana kadar bir kere başka çocuğun babasına baba demişti, bir iki kez de öylesine gönül yapmak için baba kelimesi çıkmıştı ağzından küçük prensesin. Baba demek yerine seri halde öpücük ses çıkarmayı seviyordu babasına hitap ederken.

Babası battaniyenin altından kızının ayağa kalkmaya çalıştığını, ardından kendine doğru yaklaşmaya çalıştığını anlayabiliyordu, çok güzel bir duyguydu, O’nun oyun hamlelerine kızının tepki vermesi, elleri ve ayaklarının gözü kapalıyken vücudunun çeşitli yerlerine değmesi. Ama ardından kızından gelecek hamlenin neredeyse ağlatacak kadar duygu yoğunluğu yaşatacağını o an düşünmemişti. Küçük prenses yaklaştı ve
-         ba...ba... baaaa.. baaaa.. baba.. babaaaaaaa?!!

Battaniyeyi çekti babasının başından yavaşça ve gözleri parladı ışıl ışıl babasının dolu dolu olan gözlerine bakarken ve yineledi tesadüf olmadığını göstermek istercesine
-         babaaaa

tekrar örttü battaniyeyi babası hızla. Tekrar baba desin kızı diye mi yoksa gözlerinden süzülmek isteyen yaşları kamufle etmek, kurutmak için mi bilinmez.

-         BABAAAA
-         Oyyyyyy kızımmmmm, baban kurban olsun sana
...........

6 Ekim 2010 Çarşamba

Aydede..

Kızımın ilk söylediği kelimelerden biri aydede. O kadar ağzını doldura doldura, keyifle, tane tane söyledi ki "aydede"yi o zamandan belliydi aralarında büyük bir aşk olduğu :)

Küçük prenses Ela yaşamının sekinici aylarının başında her gün babasının işten eve dönmesini beklerdi ve eşeğe biner gibi binerdi babasının kucağına :) Sadece "deh" demiyordu, insanların eşeğe binip gideceği yere gitmek için yapması gerekenleri bir bütün olarak kabul edersek :) Onun dışında arkasını dönüp babasının kucağına çıkması ve evin güneye bakan balkonuna doğru babasını sürmesini başka türlü açıklamak mümkün değildi :)) Balkona yaklaştığında başlıyordu "ay-de-de...ay-de-de" demeye.. Babası emir kulu,kapı kulu, eşeği, aşkı, kölesi, "kurban"ı, sevgilisi, her şeyi onun isteği, her gün olduğu gibi babası tarafından emir telakki edilirdi ve balkona çıkılırdı.. Bundan sonrası kolaydı prenses Ela için, babası hiç yardımcı olmasa da  aydedeyi arayacağı yerleri bilirdi, ilk tanıştığı andan itibaren. Başını bir sağa bir sola çevirir ve kısa bir süre sonra gözleri parlar, koca bir gülümseme belirirdi yüzünde. Ağzı açılabildiği kadar açılır ve sevinçle haykırırdı "ay-de-deee"... Yumulur açılır, yumulur açılır ve aydedeyi davet ederdi yumuk yumuk, gamzeli, biblo gibi elleriyle..Babası ellerine bakıp "aydede" seslenişini duyduğunda şaşırırdı ay'ın nasıl bu muhteşem görüntüye kayıtsız kalıp öylece durduğuna..Ama içten içe de düşünürdü "senin göremediklerini görüyor, yaşıyor bu küçük melek. Ay hakikaten kayıtsız kalıyor olsa gördüğün gibi, bu derece aşık olabilir miydi prenses.. Mutlaka ya göz kırpıyor, ya el sallıyor, ya rüyalarında buluşuyorlar".. Gerçekten de bir çok kereler prenses Ela geceleri ya da sabah erken uyanıp, yatağında doğrulur ve "ay-de-de" diye seslenirdi kendi kendine, yattığı yerden herhangi bir aydede resmi ya da görüntüsü görmemesine rağmen..
Tamam, anlıyordu bunun büyük bir aşk olduğunu, yo yooo kıskanmıyordu da, ama ne vardı bir de "baba" diye seslenseydi :)))