20 Aralık 2010 Pazartesi

Renkli haftasonu; biraz acılı, biraz partili:)))






Renkli bir haftasonunu geride bıraktık. Cuma günü babamız berbere gittiği için yavruyla başbaşaydık. Fakat ela sultan elinde mandalina ile TV izlerken ayağa kalkmaya çalışınca olanlar oldu. Yavrum dönerek ayağa kalkacaktı ki dengesini kaybetti, elinde de mandalina olduğu için tutunamadı ve yüzünün üzerine düştü. Çok kanadı, çok ağladı yavrum. Anında buz tuttum ama o kadar ağladıki, susturmaya çalışmaktan buzu tutamadım. Bir acıyo demesi vardı ki anlatamamL(( Allahtah akşamdan elif ablası ve mert abisi bize gelince biraz olsun keyfi yerine geldi.

Cumartesi günü ise elif ve mert noel babadan hediye alacakları için çok heyecanlıydılar. Aksine ela öğlen uykusuna geç yatıp kalkmayınca ve trafik de olunca Cevahir’e ancak 4 gibi gidebildik. Daha önceden tanıdıklarımla biraz sohbet, yeni tanıştığımız arkadaşlarla ayak üstü sohbet, elanın peşinden koş, noel babadan hediye al derken yorucu da olsa keyifli bir partiyi geride bırakmış olduk. Fotoda da görüldüğü gibi ela biraz noel babadan korktu. Ama hakkı da vardı. Zira noel baba korku filmlerinden fırlamış gibiydi:))
Akşama ise babaanneye aşure  yemeğe gittik.

Haftasonunun en tatsız olayı ise yine arabaya hırsız girmesiydi. CD çaları sökmüşler L( Baba Pazar akşamı bi de onlarla uğraştı..


Annelik ve mükemmellik
Biraz yakınından da geçsem olur aslındaJ)

Bu arada geçtiğimiz hafta güzel bir haber yakaladım. Başkanla röportajım çok beğenildi. İş dünyasındaki başarımın paraya dönmesini ve annelik konusunda da sürmesini diliyorumJ)) Ne var ki hamile kalınca bambaşka dünyanın içinde kaybolmuş durumdayım. Bir sihir yapıp, Nurturia’daki tecrübeli bütün annelerin tecrübesini almayı, iki çocuk büyütmüş gibi tecrübeli ve rahat olmayı isterdim. İstediğin kadar oku, istediğin kadar gözlemle sonuçta teorik bilgilerle sınırlı kalıyorsun ve bunun pratikte buluştuğu nokta bir ‘canlı’ olunca tıkanıyorsun. Yani yaşarak tecrübe edinmekten başka bir yolum yok bu yoldaJ))

1 Aralık 2010 Çarşamba

Olmaya devlet cihanda babişimin bir nefes sıhhati gibi ;) (babiş)

Yavrum iyileşmeye başladı

Kurban bayramı sonrasında bebeğim çok hastalandı. Günlerce ateşler içinde yandı, annesi babası günlerce uykusuz kaldı. Yavru aç susuz gözler baygın baygın gezindi durdu. Ama Ahmet amcasının vurduğu iğneler sonrasında yavru kendine geldi. Önce ateşi düştü, sonra öksürük biraz azaldı. İştahı da yavaş yavaş açılıyor. Çok şükür toparlıyor..
Bu sabah öyle güzel uyandıki gözümde tütüyor yavrum. Sabah kalkar kalkmaz yatakta oynamaya, kendi kendine konuşmaya başladı. Sonrası annesini uyandırdı, öyle güzel güldüki annesinin bütün gün içi sızladı..
Çok özledim yavru seni.. inşallah erken çıkabilirim..
Bu arada 6-8 aralık amsterdama gidiyorum
Hasretine nasıl dayanacam hiç bilmiyorum…

Yavru bebek çok seviyorum seni…
Anniş….

9 Kasım 2010 Salı

Bebeğim bugün tam 15 aylık oldu

Yavru kuş bir yaşından sonra çok değişti. Büyüdüğünü, söylediklerimizi anladığını görmek çok güzel. Artık onu küçük biri olarak görmüyorum. isteklerini, derdini anlatması o  kadar güzel geliyorki. Benden süt istemesi, salıncağa binen çocuğa inmesi için bağırması, baloncu görünce "baboooooonnn" diye tutturması, kendi iradesiyle hareket etmesi beni büyüdüğüne ikna etti prensesin. Gerçi benim cadının pek prenses olduğu söylenemez, özellikle istediğinin yapılmadığını görünce J)) 

yavru bebeğim tamı tamına 15 aylık oldun. Anne-baban senin için ölür. Çalışıyoruz ama aklımız beynimiz gönlünümüz kalbimiz hep sen de.. seni çokkk seviyoruz…

babiş: berbere gidemiyorum kızımla geçireceğim zamanımdan kaybedeceğim diye yahu, papaz gibi oldum resmen :)))) ama kızım beni böyle de çok seviyor ;) 

sürekli ağzında
e haklı tabii prenses
alt tarafı bir hecenin iki kez tekrarı
ama yüzüne bakma, anlamazsın
baba mı, bobo mu, bay bay mı dediğini
hepsinin fonetiği aynı prensesimin dilinde
gel gör ki çoğunda gözleri büyüyor sanki, 
dudakları kıvrılıyor yay gibi
kocaman bir gülümsemeyle 
ba-ba derken tutkuyla
nasıl aşık olmaz bir adam
bu yürekten geldiği apaçık sevgiye...





1 Kasım 2010 Pazartesi

Ela artık yerinde durmuyor :)


Kızım tamı tamına 13  ay 20 günlük oldu. Artık yürüyor bebeğim. Öyle güzel bi süreçki yürümeye çalışması, badi badi yürümesi ve tabii pat diye düşmesiJ)) fakat tabii çok tehlikeli bir hal aldı artık ela’nın yürümesi. Hergün bir yerini vuruyor, düşüyor, yaralıyor. Ee onu koruyacam, kollayacam diye peşinde koşmaktan hipodram atlarına döndük. Bu hafta sonu da öyle geçti diyebilirim. 29 ekim nedeniyle Cuma günü evdeydik ve elayı doktora götürdük. Burnu çok akıyordu ve bi türlü geçmiyordu. Yine antibiyotik verdi, ama biz kullanmadık. Çok etkiliyor bebişi çünkü. Ama sanırım bu akşam kullanmaya başlayacaz. Kabızlığı için de bol bol meyve ve sebze yemesi gerektiğini söyledi. Yavru 80 cm olmuş, çok uzun buldu Dr. Ahmet amcası. Kilosu da 10.300 kg. yaşa göre kilo süper, boya göre zayıfmış. Neyse takılmıyorum ben artık bunlara..

Bu arada babası ile evdeki işlerimizi halletmek için elayı halasına bıraktık. Halası ve doktor arası  3 dakikalık mesafede kucağımda bir uyuması vardı, süperdi. Sanırım rekor kırdı, en hızlı uyuma dalında J)

Doktor sonrası halası, ecem ablası ve erdem abisinin yanına Cevahir’e gittik. Yemek yedik..Ela oyuncakçı dolaşmaya bayılıyor artık.. oyuncakçılarda tanıdıklarını görünce çıldırıyor keyiften. Tanıdıkları arasında en çok seviştikleri miki, mini ve tabii ki caillou J)) babasının kucağında dolaşırken ayyyyuuuuu, ayyuuuuu diye bağırarak babasını ters istikamete çevirmeye çalışması ve caillou’yu göstermesi unutulmayacaklar arasına girdi J

Cumartesi ise Doğukan abisinın maçı vardı. (GS -altyapı) abisinin kaleci olmasına rağmen maç boyunca gol gol diye bağırdı yavru. Pazar günü abisi bizi çok gururlandırdı, turnuva şampiyonu oldular, üstüne bi de en iyi kaleci ödülünü aldı..

O gece Elayı anneanneye bıraktık. Çok tereddüt ettik bırakıp bırakmamakta. Çünkü ilk defa annesi ve babası olmayacaktı yanında. Gece uyutup çıkmayı planladık fakat en son saat 12:00’de hala uyumayınca resmen kactıkJ) zati arkamızdan da hemen uyumuş. Ve şükürler olsunki sabah 8.30’a kadar uyumuş, fakat teyzesini uyutmamış bütün gece.. o kadar çok dönüyorki yavru uyutmuyor tabii. Pazar günü bütün gün teyzesi baktı. Babasıyla akşam almaya gittiğimizde  bizi görünce nasıl sevindi yavru yaa. Ama siz misiniz beni bu zamana kadar terkeden diye gece 1’e kadar uyumadı uyutmadı J


22 Ekim 2010 Cuma

ELA'dan karışık:))

                                                    Balık nemo'ya babasıyla mama veriyor


                                   İlk başlarda nemo'nun mamasını kendi ağzına götürüyordu.
                                   kızım onun maması olduğunu anladığında ise nemo öldü:(((

Babiş: İlk birkaç kez balığına mamasını vermek için kızımı kucağıma alıp "birinci çekmece" !!:)) ye gittim ve mamasından bir tane alıp kızımın balığa atmasını istedim. iki üç kez  kendi ağzına atmaya çalışsa da ardından öğrendi onların nemo'nun maması olduğunu prensesim.. üçüncü gündü galiba; "kızım Nemo'ya mamasını verelim mi?" dedim salonda otururken. ellerini tutturdu bana aceleyle, arkasını döndü ve koşar adım "birinci çekmeceye" gitti prensesim :) 






                                                         Süslü Ela, anasına nasıl da bakarmış:))



Body worlds çıkışı. Ela müzeyi gezerken çok şaşırdı. AAA deyip durdu:))





ela'nın salıncağında uyuduğu nadir anlardan


ne umutlarla almıştım bu salıncağı.. orada çok nadir uyudu. ama sonradan sallanmayı sevdi allahtan.




AAAAA-ota boka şaşırıyor yavrum. ee haklı ne de yeni keşfediyor herşeyi




son günlerdeki favori hareketi. aaa diyerek şaşırıyor ve elini kapatıyor:))





ela artık parkta vakit geçiriyor


kızım artık sallanmayı ve kaymayı çok seviyor





banyosunu yaptı, tchibo pijamaları  giydi, misler gibi oldu kızım:))


gaza gelmem dedim:)))ulann bir pijamaya 30 lira mı verilir dedim.
16 liraya aldığım polar küçük gelince el mahkum tchibo pijaması sahibi olduk:)))







yürümeye başlamadan önce babişinin ninnilerinden biri :)

dandini dandini danalı bebek
ela oldu koca bir bebek
babişinin prensesi ninniiii
uykulara dalsın gamzeli melek

uyusun da büyüsün ninnii
tıpış tıpış yürüsün ninniii
annesinin güzel meleğiii
yürüsün de sevindirsin babişiiii

Tıpış tıpış... :)

Canım yavrum, tam NURTURİA’da güncelleme yaptığımın ertesinde, yani doğum günümde yürümeye başladı. Uleenn genelde kendi doğum günlerinde yürümez miydi bunlar, benimki benim doğum günümde yürümeye başladıJ))
Canım kızım kapıda bizi yürüyerek karşılarken nasıl mutlu görünüyordu. Babasıyla yemeğe çıktığımız gün erken yattığı için kızımızı bir gün göremedik. Aman tanrım hiç ihmale gelmiyor, bir günde ne kadar büyümüş yavrum. Konuşmaları değişmiş, yürümeye başlamış. Resmen şok yaşadık sevgiliyle. Canım kızım artık yürüyor, sanırım daha zorlu günler bizi bekliyor….

Dün akşam annemler doğum günüm için bize geldiler. ELA onlara da bütün marifetlerini gösterdiJ))

Bol bol yürüsün, yürüsün de büyüsün bebeğimmmmJ)

21 Ekim 2010 Perşembe

Kocam dünyanın en mutlu kadını yaptı beni












33 bitti, 34’e ayak bastım

Bugün benim doğum günüm. Kızımı doğurduktan sonra ikinci doğum günümü kutladım. İlk doğum günümde kızım tam 1.5 aylıktı ve bir şey anlamamıştım. Fakat ikinci doğum günüm süper geçti.
Canım kocam sürpriz üzerine sürpriz yaptı. Önce dün akşam kocamla eskisi gibi Taksim’de buluştuk. O kadar heyecanlı bir şekilde gittimki, buluşmamıza 15 dk. Önce gitmişimJ
önce yemek rahat rahat, nöbetleşmeden, tepemizde kız olmadan yemek yedik. Ardından kitapçıları dolaştıktan sonra beyoğlu’nda turladık. Sonra asmalı mescit’e gittik. İlk tanıştığımızda gittiğimiz Kave’de oturdu. Haftaiçi olmasına rağmen asmalı ne kadar kalabalıktı. Dışarıda böyle bir hayatın olduğunu unutmuşuz. Çünkü neredeyse 1.5 yıldır ilk defa sevgiliyle dışarıya çıktık.
Tanrım ne kadar güzel vakit geçirdik. Cok özlemişisiz birbirimizi.
Altı üstü 9’a kadar dışarıdaydık ama o saate kadar neler yaptık şaşırdık. Uzun zamandır sohbet edemediğimizi fark ettik. Son bir yılı değerlendirip, ne kadar mutlu olduğumuzu, birbirimizi ne kadar sevdiğimizi bir daha anladık. Ben kocamı çok seviyorum. Onu gördüğüm günden beri aşığım. Bunun ömür boyu da sürmesini istiyorum. Ona dün bir gün benden sıkılırsa, kızımızdan dolayı alternatifimizin olmadığını, ama bunun için kendini hapsolmuş gibi hissetmemesini ve bundan keyif almasını istedim. Yani ilişkimiz sıkıcı hale geldiğinde, yorulmadan renklendirmemiz gerektiğini hatırlattım. Sevgili, hemen bunun benim düşüncelerim olduğunu zannetti, oysaki empati yapıyordum aslında. Yani birgün benden sıkılmasından korkuyordum. Umarım hiç sıkılmayız birbirimizden. Ömür boyu kızımızla mutlu mesut bir hayat geçiririz.
Bu arada kocamın süprizleri bitmedi. Sabah kalktığımda başucumda aşağıdaki şiiri buldum. Uzun zamandır yazmıyordu sevgili. Ne güzel kaleme almış duygularını. Bu arada şirkete geldiğimde kocamın ritüeli olarak çiçek aldım. Çok güzel bir his çiçek almak. Ardından buradaki arkadaşlarla pasta kestik. Bugün süper geçti.
Teşekkür ederim aşkım, yaptıkların için, varlığın için...
Her sabah uyandığımda dünyanın ne kadar güzel olduğunu düşündüren adam.
SENİ SEVİYORUM












İlk seni elde edebilme ihtimalini sevdim
Ardından seninle eğlenebilme ihtimalini
Sonra kokuna vuruldum
Peşinden terinin terime karışma seramonilerine
Tutku değil, sadece sevmek de denmez buna
Delice aşık oldum seninle ömür geçirme ihtimaline
Hepsi oldu dediler, aşk biter dediler
Ben senin anne olma ihtimalini sevdim
Anneliğine aşık oldum
Evimi, seni, kızımı bana bağışlayan önce Allaha
sonra anne ve babana sonsuz teşekkürler
siz benim mutluluğum siz benim her şeyim
siz benim
AŞKIMSINIZ İYİKİ DOĞDUN


20 Ekim 2010 Çarşamba

Gece Oyunları ve Baba...

Güz mevsimi akşamı uykulu gözlerle azgın azgın ortalıkta koşturan küçük prenses, göz kapaklarına düşen ağırlıkla mücadesinde yorgun düşmeye başlamıştı. Beyninin bir yanının  hala kudurmak için kışkırttığı henüz kapanmamış olan gözlerinde görülebiliyordu. Banyosunu yapmış, pembe kadife cicilerini giymiş, emziğinisaldırırcasına atlayıp ağzına atmıştı dakikalar önce. Uykuya dalma ritüelinden eksik kalan sadece “biberonla süt içmek” kalmıştı.Gerçi bu ritüeller on gündür hiç bir işe yaramıyordu küçük prensesi uykuya ikna etmek için ama anne-babası hala ümitliydi.

Sonunda sütünü de içen küçük prenses Ela’yı yatakta kalmaya ikna etmek için geliştirilmiş “çadır yapma” “saklanma” “ortaya bırakılan emziği kapmaca” “battaniye altına gizlenme” “gizleneni bulma” “cep telefonlarından müzik dinleme” oyunlarına başlandı son on günde olduğu gibi. Ama prensesin aklı yeni ve daha heyecanlı oyunlar peşindeydi. Bunlardan ilki ve en adrenalini yüksek olanı, yatağın yanı başında duran pirizlerde takılı olan çocuk korumasını çıkartmaya çalışmaktı. Yumuk yumuk elleriyle, cımbız gibi parmaklarıyla, jilet gibi tırnaklarıyla denemekten bıkmadı usanmadı koruyucu çıkarmayı. En sonunda dişlerini denemeyi düşündü, her durumda başvurduğu keskin dişleriyle ve PAAAATTT!! Kafasını duvara çarptı kaçınılmaz olarak. Eşek kafalı babası kendini tutamayıp gülmesin mi bu duruma?!! Küçük prenses yeni oyununu da bulmuş oldu böylece, dönüp dolaşıp prize doğru gidip kafasını duvara vurmaya başladı, ama canının yanacağını bildiği için bunu o kadar yavaş, o kadar usturuplu ve hınızrca bakışlarla yapıyordu ki anne-babası gülmemek için dişlerini sıkıp, dudaklarını ısırmak zorunda kalıyorlardı.

Babası baktı olacak gibi değil tekrar yatağa aldı zorla diğer oyunlarla dikkatini çekerek. Ama küçük prensesin geçen gece yanlışlıkla keşfettiği yeni oyun aklına gelmişti. Yatak başına tutunarak ayağa kalkıp, “emziği ağzından çıkararak yatağın arkasına atma oyunu”na başladı hemen. Emziği aşağa atıp, sonra birkaç saniye bekliyor ve ardından avazı çıktığı kadar bağırıyor, anne babası alıp geri versin diye. Kendi keşfettiği bir oyun olduğu için olsa gerek diğerlerinden daha anlamlı geliyor ve sürekli oynamak istiyordu bu hınzır oyunu.

Babası en karşı koyamayacağı yemi koydu önüne Ela’nın ve o oyundan vazgeçirdi çabucak. Cep telefonu!! Hemen bir müzik açarak yatağın üzerine koydu cep telefonunu baba. Karanlıkta ışıl ışıl parlayan cep telefonu ve müzik Ela’yı saniyeler içinde kendine çekmeyi başarmıştı. Telefonun yanına güzelce oturdu ve eline aldı sakince küçük prenses. O minik, gamzeli, küçük ellerin nasıl olup da doğru bir şekilde mesaj yazma pozisyonu aldığına ve tuşlara tıkır tıkır bastığına hep şaşırmıştı babası. Ardından yine hep yaptığı gibi emziği ağzından fırlattı küçük prenses. Yan gözle babasını süzdü ve hooop ağzına götürdü telefonu hınzırca.. baba telefonu elinden almadan hafifçe çekerek ağzından uzaklaştırırken;
-         kızımmmmmmmm.. ağza yok..
küçük prenses kızgınlık anındaki parmak sallayarak çıkarılan sesi yapıştırdı karşılık olarak ve
-         hıııııııı!!! Veeemmeeeemm
-         yapma güzel kızım, ağzına sokmak yok
-         hıııııııı!! Menimmmmm (benim).. veeemmmeeemm
-         lütfen ama kızım, ağza yok, lütfennn
bu sefer çığlıkla beraber –menimmmmm... veeemmmeeeemm.

Baba anladı başa çıkma mümkün değil ve hemen yeni oyun için hamle yaptı. Telefonu elinden zorla alıp arka tarafa attığı gibi kendi başına battaniyeyi örttü ve

-         a aaaa.. baba yok.. baba baba nerdeymiş?
Annesi sessizliğine bozdu ve
-         nerde kızım baba. Ba ba.. ba ba
o ana kadar bir kere başka çocuğun babasına baba demişti, bir iki kez de öylesine gönül yapmak için baba kelimesi çıkmıştı ağzından küçük prensesin. Baba demek yerine seri halde öpücük ses çıkarmayı seviyordu babasına hitap ederken.

Babası battaniyenin altından kızının ayağa kalkmaya çalıştığını, ardından kendine doğru yaklaşmaya çalıştığını anlayabiliyordu, çok güzel bir duyguydu, O’nun oyun hamlelerine kızının tepki vermesi, elleri ve ayaklarının gözü kapalıyken vücudunun çeşitli yerlerine değmesi. Ama ardından kızından gelecek hamlenin neredeyse ağlatacak kadar duygu yoğunluğu yaşatacağını o an düşünmemişti. Küçük prenses yaklaştı ve
-         ba...ba... baaaa.. baaaa.. baba.. babaaaaaaa?!!

Battaniyeyi çekti babasının başından yavaşça ve gözleri parladı ışıl ışıl babasının dolu dolu olan gözlerine bakarken ve yineledi tesadüf olmadığını göstermek istercesine
-         babaaaa

tekrar örttü battaniyeyi babası hızla. Tekrar baba desin kızı diye mi yoksa gözlerinden süzülmek isteyen yaşları kamufle etmek, kurutmak için mi bilinmez.

-         BABAAAA
-         Oyyyyyy kızımmmmm, baban kurban olsun sana
...........

6 Ekim 2010 Çarşamba

Aydede..

Kızımın ilk söylediği kelimelerden biri aydede. O kadar ağzını doldura doldura, keyifle, tane tane söyledi ki "aydede"yi o zamandan belliydi aralarında büyük bir aşk olduğu :)

Küçük prenses Ela yaşamının sekinici aylarının başında her gün babasının işten eve dönmesini beklerdi ve eşeğe biner gibi binerdi babasının kucağına :) Sadece "deh" demiyordu, insanların eşeğe binip gideceği yere gitmek için yapması gerekenleri bir bütün olarak kabul edersek :) Onun dışında arkasını dönüp babasının kucağına çıkması ve evin güneye bakan balkonuna doğru babasını sürmesini başka türlü açıklamak mümkün değildi :)) Balkona yaklaştığında başlıyordu "ay-de-de...ay-de-de" demeye.. Babası emir kulu,kapı kulu, eşeği, aşkı, kölesi, "kurban"ı, sevgilisi, her şeyi onun isteği, her gün olduğu gibi babası tarafından emir telakki edilirdi ve balkona çıkılırdı.. Bundan sonrası kolaydı prenses Ela için, babası hiç yardımcı olmasa da  aydedeyi arayacağı yerleri bilirdi, ilk tanıştığı andan itibaren. Başını bir sağa bir sola çevirir ve kısa bir süre sonra gözleri parlar, koca bir gülümseme belirirdi yüzünde. Ağzı açılabildiği kadar açılır ve sevinçle haykırırdı "ay-de-deee"... Yumulur açılır, yumulur açılır ve aydedeyi davet ederdi yumuk yumuk, gamzeli, biblo gibi elleriyle..Babası ellerine bakıp "aydede" seslenişini duyduğunda şaşırırdı ay'ın nasıl bu muhteşem görüntüye kayıtsız kalıp öylece durduğuna..Ama içten içe de düşünürdü "senin göremediklerini görüyor, yaşıyor bu küçük melek. Ay hakikaten kayıtsız kalıyor olsa gördüğün gibi, bu derece aşık olabilir miydi prenses.. Mutlaka ya göz kırpıyor, ya el sallıyor, ya rüyalarında buluşuyorlar".. Gerçekten de bir çok kereler prenses Ela geceleri ya da sabah erken uyanıp, yatağında doğrulur ve "ay-de-de" diye seslenirdi kendi kendine, yattığı yerden herhangi bir aydede resmi ya da görüntüsü görmemesine rağmen..
Tamam, anlıyordu bunun büyük bir aşk olduğunu, yo yooo kıskanmıyordu da, ama ne vardı bir de "baba" diye seslenseydi :)))