20 Ekim 2010 Çarşamba

Gece Oyunları ve Baba...

Güz mevsimi akşamı uykulu gözlerle azgın azgın ortalıkta koşturan küçük prenses, göz kapaklarına düşen ağırlıkla mücadesinde yorgun düşmeye başlamıştı. Beyninin bir yanının  hala kudurmak için kışkırttığı henüz kapanmamış olan gözlerinde görülebiliyordu. Banyosunu yapmış, pembe kadife cicilerini giymiş, emziğinisaldırırcasına atlayıp ağzına atmıştı dakikalar önce. Uykuya dalma ritüelinden eksik kalan sadece “biberonla süt içmek” kalmıştı.Gerçi bu ritüeller on gündür hiç bir işe yaramıyordu küçük prensesi uykuya ikna etmek için ama anne-babası hala ümitliydi.

Sonunda sütünü de içen küçük prenses Ela’yı yatakta kalmaya ikna etmek için geliştirilmiş “çadır yapma” “saklanma” “ortaya bırakılan emziği kapmaca” “battaniye altına gizlenme” “gizleneni bulma” “cep telefonlarından müzik dinleme” oyunlarına başlandı son on günde olduğu gibi. Ama prensesin aklı yeni ve daha heyecanlı oyunlar peşindeydi. Bunlardan ilki ve en adrenalini yüksek olanı, yatağın yanı başında duran pirizlerde takılı olan çocuk korumasını çıkartmaya çalışmaktı. Yumuk yumuk elleriyle, cımbız gibi parmaklarıyla, jilet gibi tırnaklarıyla denemekten bıkmadı usanmadı koruyucu çıkarmayı. En sonunda dişlerini denemeyi düşündü, her durumda başvurduğu keskin dişleriyle ve PAAAATTT!! Kafasını duvara çarptı kaçınılmaz olarak. Eşek kafalı babası kendini tutamayıp gülmesin mi bu duruma?!! Küçük prenses yeni oyununu da bulmuş oldu böylece, dönüp dolaşıp prize doğru gidip kafasını duvara vurmaya başladı, ama canının yanacağını bildiği için bunu o kadar yavaş, o kadar usturuplu ve hınızrca bakışlarla yapıyordu ki anne-babası gülmemek için dişlerini sıkıp, dudaklarını ısırmak zorunda kalıyorlardı.

Babası baktı olacak gibi değil tekrar yatağa aldı zorla diğer oyunlarla dikkatini çekerek. Ama küçük prensesin geçen gece yanlışlıkla keşfettiği yeni oyun aklına gelmişti. Yatak başına tutunarak ayağa kalkıp, “emziği ağzından çıkararak yatağın arkasına atma oyunu”na başladı hemen. Emziği aşağa atıp, sonra birkaç saniye bekliyor ve ardından avazı çıktığı kadar bağırıyor, anne babası alıp geri versin diye. Kendi keşfettiği bir oyun olduğu için olsa gerek diğerlerinden daha anlamlı geliyor ve sürekli oynamak istiyordu bu hınzır oyunu.

Babası en karşı koyamayacağı yemi koydu önüne Ela’nın ve o oyundan vazgeçirdi çabucak. Cep telefonu!! Hemen bir müzik açarak yatağın üzerine koydu cep telefonunu baba. Karanlıkta ışıl ışıl parlayan cep telefonu ve müzik Ela’yı saniyeler içinde kendine çekmeyi başarmıştı. Telefonun yanına güzelce oturdu ve eline aldı sakince küçük prenses. O minik, gamzeli, küçük ellerin nasıl olup da doğru bir şekilde mesaj yazma pozisyonu aldığına ve tuşlara tıkır tıkır bastığına hep şaşırmıştı babası. Ardından yine hep yaptığı gibi emziği ağzından fırlattı küçük prenses. Yan gözle babasını süzdü ve hooop ağzına götürdü telefonu hınzırca.. baba telefonu elinden almadan hafifçe çekerek ağzından uzaklaştırırken;
-         kızımmmmmmmm.. ağza yok..
küçük prenses kızgınlık anındaki parmak sallayarak çıkarılan sesi yapıştırdı karşılık olarak ve
-         hıııııııı!!! Veeemmeeeemm
-         yapma güzel kızım, ağzına sokmak yok
-         hıııııııı!! Menimmmmm (benim).. veeemmmeeemm
-         lütfen ama kızım, ağza yok, lütfennn
bu sefer çığlıkla beraber –menimmmmm... veeemmmeeeemm.

Baba anladı başa çıkma mümkün değil ve hemen yeni oyun için hamle yaptı. Telefonu elinden zorla alıp arka tarafa attığı gibi kendi başına battaniyeyi örttü ve

-         a aaaa.. baba yok.. baba baba nerdeymiş?
Annesi sessizliğine bozdu ve
-         nerde kızım baba. Ba ba.. ba ba
o ana kadar bir kere başka çocuğun babasına baba demişti, bir iki kez de öylesine gönül yapmak için baba kelimesi çıkmıştı ağzından küçük prensesin. Baba demek yerine seri halde öpücük ses çıkarmayı seviyordu babasına hitap ederken.

Babası battaniyenin altından kızının ayağa kalkmaya çalıştığını, ardından kendine doğru yaklaşmaya çalıştığını anlayabiliyordu, çok güzel bir duyguydu, O’nun oyun hamlelerine kızının tepki vermesi, elleri ve ayaklarının gözü kapalıyken vücudunun çeşitli yerlerine değmesi. Ama ardından kızından gelecek hamlenin neredeyse ağlatacak kadar duygu yoğunluğu yaşatacağını o an düşünmemişti. Küçük prenses yaklaştı ve
-         ba...ba... baaaa.. baaaa.. baba.. babaaaaaaa?!!

Battaniyeyi çekti babasının başından yavaşça ve gözleri parladı ışıl ışıl babasının dolu dolu olan gözlerine bakarken ve yineledi tesadüf olmadığını göstermek istercesine
-         babaaaa

tekrar örttü battaniyeyi babası hızla. Tekrar baba desin kızı diye mi yoksa gözlerinden süzülmek isteyen yaşları kamufle etmek, kurutmak için mi bilinmez.

-         BABAAAA
-         Oyyyyyy kızımmmmm, baban kurban olsun sana
...........

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder